BiDenemekTE Fayda Var

16 Haziran 2010 Çarşamba

Şule Baş'dan BÜYÜME Mİ(!)

BÜYÜME Mİ(!)
Büyüme bütün insanlar için iyi veya kötü bir şeyler ifade eder. Çocukken can atarız büyümeye. Yaşımız sorulduğunda hiç tereddüt etmeden iki-üç yaş büyüterek söyleriz. Yaşlılık döneminde ise taraf değiştirir ve öncekileri hiç yapmamışçasına iki-üç hatta artık yaşımızla birlikte hayat şirketinde terfi etmiş olmanın verdiği üst yetkiler ve hesap vermeme ile beş yaş küçük söyleriz.
Kendimizi büyültmek veya küçültmek anlamsızlığının denizinde kulaç atmaya başlarız gelişi güzel. Mesela on yıl sonrasını istemek… Neden on yıl sonrasını isteriz ki? Şu anda bulunduğumuz yaşın olumsuzluklarının gerekçesi olarak mı, büyümenin; büyüklüğün avantajlarından yararlanmayı istemek mi, yoksa büyüyüp bir an önce terfi etmek bahanesiyle hayat karşısında çok söz söyleme, daha fazla cümle kurabilme mi? Şu andaki yaşantımızdan bıkmak mı? Herkes iyi veya kötü, az veya çok bir şeylerden şikayetçi, sürekli istekler, cevaplanmayan; cevaplanamayan, sorular, çoğunlukla gerekçe gösterilen yaş sebebiyle bastırılan duygular, savunma ve avukat hakkından bile haberi olmadan susma hakkının en gerçek ve tek gerçek hak olduğuna inandırılarak hapse atılanlar… Küçükken merak ettiğimiz bir şeyi ailemize sorunca eğer uygun değilse cevap olarak hemen “Büyüyünce anlatırım.”larla karşılaşırız. Buluğ çağına gelince biraz daha keskinleşir ve kesinleşir cevaplar: “ Biraz daha büyü, adam ol öyle gel.”. orta yaştayken ise hep yaşlılardan alışık olduğumuz ve alışık olmaya zorlandığımız olgunluk ile karşılaşırız aniden. İlk başta anlam veremeyiz olgunluk kelimesinin altındaki anlamlara. Bütün trafik kurallarına uymamıza rağmen radara yakalanmışçasına afallarız.- Evet, çoğu zaman hayat karşısında afallıyoruz zaten.- Sonra sonra alışırız “olgunluk” sözcüğüne ve kıskanmaya başlarız hatta. “Biz de o kadar olgun, soğukkanlı olabilsek!” düşüncelerini geçiririz aklımızın en sakin caddesinden hem de kırmızı ışıkta. Hayatımızın her aşamasında büyümenin bir anlamı var ve kendince de bir artısı.
Büyüme ya gerçekten tahmin ettiğimiz kadar güzel bir olgu değilse? Büyükler diye hitap ettiklerimiz hayat çemberinin arasına sıkışmış veya büyük çoğunlukla sıkıştırılmış, hayatı hulolop gibi çevirip idare edeceğini zannetmiş ve birçok hata –genelde başkaları tarafından teselli armağanıymışçasına ısrarlanan ve ısmarlanan tecrübe- sonucunda pes etmiş, çarkın içerisine kendini kaptırmış, ayağını frenden hiç çekmeden sona doğru sonsuzluk için ilerleyebileceği bir yoldadırlar. İş-güç ikilemi arasında kendilerini kaybetmekten zevk alan; bazıları için mazoşizm hatta mazosadizm seviyesine ulaşmış, bazıları için övünülecek bir yargı olarak nitelendiren canlılardır büyükler. Hiçbir estetik ameliyatın ve en güçlü plastik cerrahın dahi kapatamayacağı çizgileri kalbinden yüzüne çıkartmış insanlardır büyükler. Her çizginin altı kitaplardır. Her çizgi o kadar çok paragraf barındırır ki… “Her insan okunması gereken bir kitaptır özünde.” sözcüğünün anlamını çizgilerin alındaki kütüphanelerde araştırma yaparken bulursunuz. Beyazlamış her saç teli kara kışların ve fırtınaların sayesinde kendini hiç erimeyen ve hiç erimeyecek olan kar askerlerine teslim etmişliğin simgesidir aslında. Hayat karşısında yenilmişlikten ve darağacına sürülmüşlükten sonra ölümden kurtulmak için tek çare olan sömürgeliğin teslimiyetinin sembolüdür.
“Büyüme” altı harften oluşan bir sözcük olmasına rağmen işte bu kadar ağırdır. Hani gözlük kullanmayı çalışkan gibi görünmek için isteriz ya küçükken, onun gibi. Gözlerimizin bozulduğunun ve bunun bize zarar verdiğinin farkına varmadan veya varamadan çalışkanlığımızın belirtisi olduğunun havasını atmakla meşgul oluruz. Sonra ne mi olur? Gözlük kullanmaktan bıkarız! İşte bu kadar… Bıkarız…
Büyümek her zaman iyi değildir. Büyük ihtimalle bizim tahmin ettiğimiz gibi akıntıların arasında sefa içinde deniz keyfi yapmak yerine dalgaların arasında, ters yöne bile yüzerken boğulmamak için kulaç atmaktır. Karar verin: Büyümek hayat karşısında daha fazla söz söylemek mi yoksa çocukluğun hayal dünyasına arasında oyun oynarken, masallarla kandırılmayı en büyük zevk zannederken masallara ve oyunlara inanmamaya başlamak mı? Hala mı on yıl sonrası?(!)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder