bu yaz sevijemeyenlerden misiniz ? izleyin öyle yorumlayın http://www.facebook.com/video/video.php?v=1572954917848&ref=mf
27 Eylül 2010 Pazartesi
24 Eylül 2010 Cuma
22 Eylül 2010 Çarşamba
ülkemiz 70milyonluk nüfusundan daha da fazla ve bu ülkede kişiler arasında uçurumlar varken kimine hak kimine müstahak ? twitterda sadece urfa nın anaokulu kampanyası dönüyor buna ne demeli ben sinirliyim ya siz??
bence burda urfanın bir suçu yok oranın elçisi var ya sizin bahsettiğin herhangi bir yere de sen elçi ol :D (KISKANMA ÇALIJJ SENİNDE OLSUN )
21 Eylül 2010 Salı
aynı anda iki kijiyi sevmek mümkünmüdür ___???
aynı anda iki kijiyi sevmek mümkünmüdür ___???
Answer here
20 Eylül 2010 Pazartesi
29 eylül piknik
17 Eylül 2010 Cuma
ajka kanat açmıj uçuyormusun ? ajkı yakalamadan kanatlarını yakmayamı çalıjıyorsun?
ajka kanat açmıj uçuyormusun ? ajkı yakalamadan kanatlarını yakmayamı çalıjıyorsun?
Answer here
ödülllü soru mıknatıs ilk olarak ne yapmak için kullanılmıjtır....
ödülllü soru mıknatıs ilk olarak ne yapmak için kullanılmıjtır....
Answer here
16 Eylül 2010 Perşembe
ajk hayatımı sormayın karım uzaktan takip ediyor olabilir ...
ajk hayatımı sormayın karım uzaktan takip ediyor olabilir ...
Answer here
yajama sığdırmak isteyip de sığdıramadığınız jey ne ?
yajama sığdırmak isteyip de sığdıramadığınız jey ne ?
Answer here
elif mi zeynep mi? hangisinin türküsü KOYUYOR.....
elif mi zeynep mi? hangisinin türküsü KOYUYOR.....
Answer here
kaderiini yazanlardan mısın yoksa kaderdir diyenlerden misin ?
kaderiini yazanlardan mısın yoksa kaderdir diyenlerden misin ?
Answer here
15 Eylül 2010 Çarşamba
bennim blogum bakın (İZLE YAPIN YETER OKUMASANIZDA OLUR) :) robink78.blogspot.com
bennim blogum bakın (İZLE YAPIN YETER OKUMASANIZDA OLUR) :) robink78.blogspot.com
Answer here
ŞULE BAŞ' TAN YENİ TÜRKÇE
Son zamanlarda çağımızın yaygın hastalığı dili düzgün kullanmamaktır. Ne Türkçe’yi ne de diğer dilleri. Çoğu insan vedalaşırken artık alıştığı “Bye bye” sözcüğünün yazılışını bile bilmiyor; ama kullanmaktan çekinmiyor. Hem kendi dilini bozuyor hem de diğer dili. İkisini birleştirip kendilerince de kısaltmalar kullanıp kendi hiyerogliflerini oluşturmaya çalışıyorlar. Farkında değiller Türkçe bu hale gelene kadar ne zorluklar çekti. Şimdi tekrar mağara devrine benzetip üç-beş kelime ile yetinmeye başlıyorlar…
Tanzimat Dönemi, hatta İslamiyet Öncesi Yazılı Dönem… 13. yüzyılda dil o kadar mükemmeldi ki; imgeler, söz sanatları… Şimdi çoğumuz sanatsız bir dili bile anlamıyor. Biraz sanatlı ve edebi konuşanlar “entel” –ki bu kötü bir şeymiş gibi- diye yaftalanıyor. İngilizce, Almanca, Fransızca ve daha bir sürü dili mükemmel konuşmak adına ödün veriyoruz kendi dilimizden, kültürümüzden, medeniyetimizden. Tanzimatta olduğu gibi Türkçe deryasının arasına Fransızca, Almanca, İngilizce damlalar yerleştirmeyi modernlik olarak nitelendiriyoruz. Atladığımız nokta Bernard Shaw’ın her zaman dikkat çekmek istediği nokta aslında: “ Kendi anadilini tam olarak bilmeyen, başka dil de öğrenemez.”
Fuzuli’den, Yunus Emre’den bir gazel gördü mü çoğumuz: “ Ay bu ne?”, “ Bu Türkçe mi?”, “ Bunu ezberlemiycez demi?” sorularını yöneltiyoruz hocalarımıza; ama İngilizce bir şarkıyı ezberlemek için günde on defa dinlemekten çekinmiyoruz-tabii anlamını ne kadar bildiğimiz ve hissettiğimiz şüpheli-. Hacı Faik Bey bir gazelinde: “ Devr-i lalinde baş eğmem bade-i gülfame ben.” diyor. Fakat biz bunun altındaki derin anlamları anlayamıyoruz. Günümüz Türkçesi ile olanını bile kavrayamıyoruz. Fazıl Hüsnü, Yunus Emre için: “Türkçe’nin süt dişleri.” diyor. Peki hangimiz takma dişlerimize çarparak konuşan, ses çıkartan dilimizin biraz da kendi süt dilerimize çarpmasını istiyoruz? Hangimiz Türkçe’nin devlerinin bir beytini biliyoruz. Sözcüklerin eski olduğundan, anlaşılmaz olduğundan yakınır çoğumuz. Hangimiz bilmediği bir sözcük için sözlüğe bakıyor ki anlamaya çalışsın? Yeni sözcüklerle eski sözcükleri dil meydanında modernlik kılıçları ile savaşmaktan bir kurtarabilsek, kurtarmak istesek hiç kan akmayacak. Kendi özbeöz Türkçe sözcüklerimiz huzurevinde – ne kadar huzurlu oldukları tartışılır- bir köşeye çekilip ölümü beklemeyecekler güler yüzlerinin arkasına sıkıştırdıkları paslanmış, bükülmüş teneke kalpleriyle… Belki yeni ozanların sazında bir tel, belki yeni yazarların kaleminde bir damla mürekkep, belki de birinin yüreğinde şimşek olacaklar… İzin verilse tabii… Fazıl Hüsnü Dağlarca bir dörtlüğünde eski sözcükler hakkında şöyle diyor:
“Sorarlar birbirlerine Türkçe’nin eski sözcükleri
Eskiden yazılmış yapıtlarda gün ağarana dek
Niçin kapatıldık kaldık diye
Neden yollar boyu dolaşamıyoruz diye.”
Yeni sözcüklere bir oda açılır tabii ki. Nurullah Ataç gibi “günce”yi dilimize sokan denemecilerimiz olmalı; ama başka sözcükleri öldürmek uğruna değil. Başka ülkelerin modernliklerini kendimize kılıf uydurarak bizim sözcüklerimizden çalmamalıyız. “Bir ülkeyi çökertmenin en kolay yolu, dilini çökertmektir.” diyor Mustafa Kemal Atatürk. Sömürge devletlerin sömürgeleriymişçesine benimsiyoruz dillerini. Kendi dilimizi yok etmek pahasına sahipleniyoruz; ki bunu bile hileli bir terazi ile yapıyoruz. Arapça kökenli bir sözcük duyduğumuzda : “Benim dilim değil; anlayamamam normal.” diyoruz; İngilizce bir sözcüğün anlamını bilmeyen bir arkadaşımızı yakaladığımızda “cahil” diye nitelendiriyoruz. Konak’taki, Alsancak’taki, Kordon’daki yabancı isimleri benimseyip kullanıyoruz; (De Facto, Viktoria…) ama Kırsalda tabelanın Türkçe kısmının altında yazan başka bir dili internette gördüğümüzde kıyametleri koparıyoruz:” Burası benim ülkem. Benim dilimi konuşacaklar.” diyoruz. Otobüste, dolmuşta yanımıza ya da arkamıza bir turist bindiğinde heyecanlanıyoruz ve onunla onun dilinde konuşmaya çalışıyoruz karşımızdakinin çat pat da olsa Türkçe bilmesine rağmen. Adaletli davranmayan bir toplumuz biz. Devrimci bir anlayışla dili değiştirmek kolay değildir. Yerini bulmayan sözcükler ölü sayılır. Dil, kullanıldıkça işlerlik kazanır.
Başkalarının ağaçlarının yapraklarını yeşertelim derken, kendi ağacımızın dibini kurutmayalım. Elma ve armudun aynı ağaçtan çıkmadıklarını ve asla çıkmayacaklarını unutmayalım. Başkalarından armut almak niyetiyle kendi elmalarımızı kurtlandırmayalım. Armut, elmadan üstün değildir ve hiçbir zaman olmayacaktır.