BiDenemekTE Fayda Var

22 Aralık 2010 Çarşamba

aborjin duası @eogleni 'nin hediyesi

Seni ayakta tutmaya yetecek kadar
Güzelliklerle dolu bir yasam sürmeni dilerim,
Aydinlik bir bakis açisina sahip olmana yetecek kadar
günes diliyorum.
Günesi daha çok sevmene yetecek kadar
yağmur diliyorum.
Ruhunu canli tutmana yetecek kadar
Mutluluk diliyorum.
Yasamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüs gibi algilanmasina yetecek kadar
aci diliyorum.
İsteklerini tatmin etmeye yetecek kadar
Kazanç diliyorum.
Sahip oldugun herseyi takdir etmene
Yetecek kadar kayip diliyorum.
Son elveda'yi atlatmana yetecek kadar
'Merhaba' diliyorum.

21 Aralık 2010 Salı

CEM-moskova eline sağlık :D

GİT-ME

Zaman doldu, gitmen gerekiyor galiba. Peki, gitmek istiyorsan gidebilirsin demem gerekiyor şu anda. Peki, git; ama, önce banyo dolabımda duran ve hiçbir zaman işe yaramayan hapları dökelim önümüze. Rengine bakmaksızın birer ikişer yutalım hastalıktan kaçarcasına. Acılarımızla kanırtalım boğazımızı ve yazalım görkemli vedamızı.


Peki, hadi git. Peki, git; ama, şimdi birer sigara tüttürsek akşam güneşine karşı, sonra sigaranın son kıvılcımıyla odayı yaksak, çocukluğumuzu, sorumsuzluğumuzu yaksak. Elbiselerimizden kurtulup her yanımızı kanatarak konuşsak. Gitme, demiyorum sana. Git; ama, bir bıçağın keskinliğini bileğimde hissettirerek gitsen. Şimdi mutfağa koş ve en keskin sözleri tuttur güzel dudaklarına. Odamın her yerine kısık sesle ağlayarak kes bileklerimizi, taş zemine uzanalım biraz, öyle git!


Ben kötüyüm, önce kendimi acıtırım, sonra iyileştiririm. Kendimi yaralarım ve öyle öğrenirim bir aşkın ruhumda bırakacağı onarılmazlığı. Bir hışımla fırtına sokarım içime, alışırım gidişine de, git; ama; gitmeden son bir oyun oyna benimle. Başucumdaki boş silahı al, iki kurşun koy, kafana daya ve bas tetiğe. Yastığımdaki kan izlerine bakmadan bas tetiğe. Ben öldükçe bas, bastıkça öl ve öldür içimdeki her şeyi, öyle git. Sonra biraz daha yat, biraz daha uyu, bedenini bedenime sür, son kez seviş benimle. Ya da sevişmeden git.


Hadi tut ellerimden ve bırak bedenini bedenimle boşluğa, korkma. Güzel gözlerini dik gözlerime ve son kez konuş benimle. Ama sen gözlerini gözlerime dikerek konuşamazdın ki! Bak, gitmene bir şey demiyorum, git; ama, bana yalan olmadığını söyle sevginin, o ilk heyecanlarının ve yemeğine, sağlığına dikkat edeceğini söyle. Sonra yüzüme bak derin derin ve terk edişinin yüzümde oluşturduğu derin çizgilere dokun. Çek gecenin koynunda asılı duran ipi. Öldür yalanlarımızı, yarınlarımızı ve gözyaşlarımızı, öyle git.


Neden şimdi her cümle birbirimizi yaralamak için kuruluyor? Neden aşkla bakan gözlerde nefret gölgeleniyor artık? Seni seviyorum, cümlesini duyamadığım bir ağızdan neden onca kötü söz duyuyorum? Neden bu şehrin tüm sokaklarında seni arıyorum hala? Bitti, bitti, bitti… Bu cümleyi senden duyduğumda en çok üzüldüm biliyor musun? Beni en çok yaralayan sen oldun ve biliyorum ki en çok seven de. Şimdi hangi ilaç iyi gelir bana, kim durdurabilir kalbimden fışkıran umutsuzluğu? Hiçbir soruya cevap vermeden, başka dillerde vedalaşarak git.


Peki, artık hiçbir şey diyemiyorum sana…git; ama, üzerine kokun sinmiş kapşonlu yeşil üstü, bir de birayla güzel giden o sigaranın boş kutusunu alma. Alma ki seni unutmayayım. Alma ki bana bir kez bile sarılmadığını, seni seviyorum, diyemediğini unutmayayım.


Her aşk bitermiş ve biten her şey başka bir biçimde yeniden başlarmış. Bir gece vakti ilk göz göze gelişimiz, meydandaki ilk gözyaşlarımız, sana ilk sarılışım, beni ilk öpüşün ve sert gülüşümün altında sana sıkıca sarılmış, bağlanmış küçük çocuk. En çok o üzüldü, en çok o öldü sen her ‘’bitti!’’ dediğinde. Ben kafası karışık bir adamım ve istediğim şey sadece huzur, sadece sen, sadece biraz umut. Peki, gitmek istiyorsan git; ama, hayatımda hiç kimseyi senin kadar sevmediğimi, bunu kendime bile itiraf etmekten korktuğumu bil de git…git…Git… me…gitme…gitme…Her şeye rağmen seninle olmak güzel...

CEM-moskova

CEM MOSKOVA'DAN eline sağlık kardej

BİR ERKEĞİ SEVMEK

Başka bir zamanda kalmış olmalıydı yüreğim. Başka bir yerin sonsuz masumluğuna çalınmış olmalıydı belki de gözlerim. Yemyeşil düzlüklerde salınan bir kız çocuğu gibi günahsızdım. Ve kimsenin uğramadığı bir dağ kulübesi kadar ıssız, silahsız ve ansızdı bir erkeği sevmek.

Bir kağıt buruşturup atıyorum odamın sıcaklığına şimdi. Bir kağıt daha ve bir yenisi daha… Hiçbir şey yazılamıyor silinmedikçe zihnimin karanlık geçmişinden cam kesikleri. Bir yol kenarında durup sabahlamak istiyorum bitmeyen gece yarısı filmlerinin sonlarında. Ayakta, dimdik ve yoldan geçen otostopçuların güzelliklerine aldanmadan sabahlamak... Güneşin ilk ışıklarını fark edemeyecek kadar sersemleyerek sabahlamak... Makyajım bozulmadan!

Olmayan çocuğumla konuşuyorum geceleri, olmayan uykularımın muhteşem rüyalarında. Acıyorum ve acıkıyorum ruhani gece mesailerimin en alakasız yerlerinde. Bir anlam bulmalıyım bugüne de. Bugünü de bir kılıfa sokmalıyım hemen kalbim. Yoksa senle yaşanmaz!

Aynı cümleyi milyonlarca kez tekrarla bana dilsiz sevgilim. Hep aynı yerde vurgula özneyi. Hep aynı cümlede gözlerini gözlerime dik ve beynimi başka bir iklimin toprağında gevşet. ''Lütfen'' ile başlayan ve sonunda emir kipleri bulunan devrik kurgular yarat bana. Yatağımı zindan, gözlerini zincir et bana hadi. Hadi tut yine yüreğimin en ince yerinden ve bağla beni hayatın tam ortasındaki çirkefe. Yüz yüze geldiklerinde birbirlerinden utanan insanlar türet. Hepsi de gay olsun, hepsi de hayat kadını, hepsi de travesti. Bir tek sen akla kendini ve annem oluver en erkeksi duruşunla. Gözlerinde siyah kalemiyle annem ol, erdem ol ve doğur beni ayrımsız, tertemiz bir dünyaya yeniden.

Derinden içli bir şarkı bırak evimin babamsız duvarlarına. Siyah tüllerinle salın gecemin kırık merdivenlerinde tutamaksız. Acılarımı birer birer yak ve beni unut yangının en güçlü yerinde. Bir tren sesiyle başlat günümü ve aynı trenin yalnızlığıyla bitir gecemi. Hiçbir şey anlama söylediklerimden ve hiçbir şey anlatma yarım yamalak lugatların siyah sıcak sözcükleriyle bana. Gözyaşlarını vazomda sararmış son gülüne dök. Vazo dolsun ve odamı sel alsın acılarınla. Göreceksin ki benim acılarım senin acılarını dindirecek.

Beni dizlerinin dibine oturt ve neden böyle olduğumu anlat bana. Neden yalnız kaldığımı, herkese inat direnerek yaşamak ve yaşlanmak zorunda olduğumu anlat. Hayatımdaki belirsizlikleri belirle titreyen ellerinle. Kimsenin yoramadığı canımı yor saatlerce. Ağla sonra ve ağlat çocukluğumu, gençliğimi, eşimi, cinselliğimi, eşcinselliğimin eşsiz öldürücülüğünü!

Babam dahil hayatımdaki bütün erkekler beni terk ettiler biliyor musun? Ben hep inandım, hep ağladım gidenin ardından ve bıkmadan sevdim susarak. Yüreğimdeki her zerreyi bir yerlerine kustum bu koca şehrin. Kalbim ağzımda en tenha yerlerde gezindim. Bir arsızın gecenin sessizliğine türkü yakması kadar zamansız ve ayıplanasıydı bu coğrafyada bir erkeği sevmek!

Şimdi bana bir insan çiz. Bana insan gibi bir insan çiz ne olur. Annem ol, babam ol bir anda ve dilsizliğine, çaresizliğimize büyük harflerle haykır sevgilim. Ellerinin ellerime dokunmasına izin vermeyen kalpleri mühürleyeceğim. Topuk seslerini takip ettiğimiz Azrail, bir pamuk helvada kalmış çocukluğumu geri vermediği sürece ben büyümeyeceğim, çarşaflarım hep kanlı kalacak ve ne mutlu ki hep bir erkeği seveceğim

Cem / Moskowa

1 Aralık 2010 Çarşamba

İstanbul Ağrısı @S_ZIRHLI bro nun hediyesi :D


  

kanatlari parca parca bu agustos geceleri
yildizlar kaynarken
sangir sungur ayaklarimin dibine dokulen
sen
eger yine istanbul'san
yine kan kopuklu cehennem sarmasiklari buyutecegim

pancak pancak siirler tukurecegim
demek yine ben
limandaki direkler ormaninda butun bandiralar ayaklaniyor
kapi onlerinde boyunlarini bukmus tek tek kafiyeler
yahudi sokaklarini aydinlatan telaviv sarkilari
mavi asfaltlara cokmus
diz bagliyor
eger sen yine istanbul'san
kirli dudaklarini bulut bulut dudaklarima uzatan
sirkeci gari'nda tren cigliklariyle bicaklanip
intihar dumanlari icindeki haydarpasa'dan
anadolu ustlerine bakip bakip
aglayan
sen eger yine istanbul'san
aldanmiyorsam
yakalari karanfilli ibneler eger beni aldatmiyorsa
kulaklarimdan kan fiskirincaya kadar
yine senin emrindeyim
utanmasam
gozlerimi damla damla kadehime damlatarak
kendimi yani su bildigim atilla ilhan'i
zehirleyebilirim

sonbahar karanliklari tuttu tutacak
tarlabasi pansiyonlarinda bekarlar bugulaniyor
imtihan cigliklari yukseliyor universite'den
tophane iskelesi'nde diesel kamyonlari sarhos
direksiyonlarinin koynuna girmis bickin soforler
uykusuz dalgalaniyor

ulan istanbul sen misin
senin ellerin mi bu eller
ulan bu gemiler senin gemilerin mi
minarelerini kurdan gibi dislerinin arasinda
liman liman goturen
ulan bu mazot tukuren bu dovmeli gemiler senin mi
aksamlar yassildikca neden boyle devlesiyorlar
neden durmaksizin imdat kivilcimlari fiskiriyor
antenlerinden
neden
peki istanbul ya ben
ya misralarini dort renkli duvar afisleri gibi boy boy
gumruk duvarlarina yapistiran yolcu abbas
ya benim kahrim
ya senin agrin
agir kabaralarinla uykularimi ezerek deliksiz yasattigin
caresiz zehirle kusan cilgin bir yilan gibi
burgu burgu icime bosalttigin
o senin agrin
o senin

eger sen yine istanbul'san
yanilmiyorsam
koltugumun altinda eski bir kitap diye goturmek istedigim
sicilyali balikcilara marsilyali dok iscilerine
satir satir okumak istedigim
sen
eger yine istanbul'san
eger senin agrinsa igneli besik gibi her tarafimda hissettigim

ulan yine sen kazandin istanbul
sen kazandin ben yenildim
kulaklarimdan kan fiskirincaya kadar
yine emrindeyim
olsem yalniz kalsam cuzdanim kaybolsa
parasiz kalsam tenhalarda kalsam carpilsam
hic bir gun hicbir postaci kapimi calmasa
yanilmiyorsam
sen eger yine istanbul'san
senin isliklarinsa kulaklarima saplanan bu isliklar
gozbebeklerimde gezegenler gibi donen yalnizligimdan
bir tekmede kapilarini kirip ciktim demektir

ulan bunu sen de bilirsin istanbul
kac kere yazdim kimbilir
kac kere kirpiklerimiz kasaturalara donmus diken diken
1949 eylul'unde birader mirc ve ben
sokaklarinda mohikanlar gibi ates yaktik
sana taptik ulan
unuttun mu
sana taptik


Atilla İlhan